Canım Seiba'nın organize ettiği ve Sue Hollingsworth'un eğitmenliğini yaptığı "Biyografik Hikaye Anlatımı" kampına katılma şansına sahip oldum.
Sue, sık sık Mevlana'nın bu dizelerini hatırlattı bize. İnsan olmanın nasıl bir şey olduğunu unutmamamız için.
"MİSAFİRHANE
İnsan olmak bir misafirhane gibi.
Her sabah gelir yeni biri.
Beklenmeyen bir misafirdir
bir sevinç, bir hüzün, bir kötülük arzusu,
ve de bir anlık bir bilinçlilik duygusu.
Hoş karşılayın hepsini, hoş tutmaya bakın!
Eşyaları dışa atan
evinizi hoyratça boşaltan
bir deste elem bile olsalar,
saygıyla ağırlayın her birini.
Yeni bir zevkle doldurmak için
olabilir bu temizliğin nedeni
fırlatıp attıklarının yerini.
Karanlık düşünce, utanç, melanet,
Kapıda karşılayın güler yüzle,
hepsini içeriye edin davet.
Hepsine şükredin çünkü
gönderilmiştir her biri
bir yol gösterici gibi
bu alemin ötesinden."
Kamp, 15 Temmuz Cuma akşamı açılış çemberi ile başladı ve biz sabah buluşmak için vedalaştığımızda ortalık darbe haberleri ile çalkalanıyordu. O gece endişe ve korkularla, kafamızda binbir soruyla geçti. Ertesi sabah derse başladığımızda fiziksel olarak oradaydım ama kafam ve ruhum başka yerlerde dolanıyordu. Kamp boyunca acı haberler alındı, hastalıklar oldu ve bir arkadaşımız da ayrılmak zorunda kaldı. Tüm bu süre içte ve dışta hareketlilikle geçti. Sue'nun bu süreç boyunca tüm grubu kucaklayan, bir arada tutan ve alan açan tavrını unutmayacağım.
Biyografik hikaye anlatımı, uzun ve çok titiz çalışılması gereken bir süreç. Benim için geleneksel bir masalla bağ kurmak, o masalda kendi hayatımdan izler bulmak nispeten daha kolay bir süreç. Ancak iş kendi hikayemi, anımı anlatmaya geldiğinde ya onunla bağ kuramıyor ya da içinde boğulmuş gibi hissediyordum kendimi. Bunun bir sahne performansı olması içinse anlatıcı mesafesinin korunması gerekir. Bu atölyeye biyografik hikayeler anlatmak için katılmamıştım ancak kendimi atölye sonunda kendi hikayemi anlatırken sahnede hiç olmadığım kadar "kendim" hissederken buldum. Bu deneyim benim içimde yeni sorular ve yeni kapılar açtı. Kendi hikayelerimi ve ailemin hikayelerini biriktirme isteğini duydum derinden.
Masal anlatmaya başladığımdan beri, hayatımı bir çember şeklinde görüyor ve yaşadığım olaylarda çemberin neresinde olduğumu tahmin etmeye çalışıyorum ve böylece yaşadığım şeylere farklı bir açıdan bakabiliyor ve anlayabiliyorum. Bu atölyeye katıldığımda niyetim hayatımın bu dönemini anlamaya yönelikti. Olayları parçalara ayırdığımda ve onu bir hikaye gibi işlediğimde önümde muazzam bir harita belirdi. Bu süreç karmaşıktı tabi, şimdi burada anlattığım gibi hemen açığa çıkmadı. Açığa çıkarken bir çok duygum da açığa çıktı. Derseniz ki çözebildin mi? emin değilim ama kesinlikle daha net gördüğümü söyleyebilirim.
Biyografik anlatımda yaşadığım bir diğer deneyim de, hikayemin anlatılacak değerde olup olmadığıydı. Bunu insanlar neden dinlesin ki? ilgi çekici mi? acılarımdan neden bahsedeyim ki? bu duygu sömürüsüne mi giriyor? Kendi hayatımızı değersizleştiren, duygularımızı önemsizleştiren bir çok düşünce üşüştü beynime. Bunları da tek tek yakalayıp tanımlamak gerekiyor bu süreçte.
Ayrıca bu kampa edindiğim en güzel deneyim başkalarının hikayelerini dinlemek oldu. Eğitim sırasında, arada, yemeklerde, denize girerken. Hayatı birbirimizin hikayelerinden öğrendiğimizi anladım bir kere daha. Bana ilham vereni, bakış açımı genişleten,böyle de olabilirmiş dediğim o kadar çok şey dinledim ki. Hepsine ve herkese şükürler olsun.
Bağ kurmanın, kendi hikayeni paylaşmanın, dışarda ve içerde fırtınalar koparken bile dans etmenin zevkini yaşadığım harika süreçti.
Çalışmaların büyük kısmını bu koca meşenin gölgesinde yaptık. |
"Paraşüt" bir hikayeyi ve bizi kurtarmak için |
Dolunay "Barış" Mandalası |
Koca Meşe |
Mumu her gun içimizden biri yaktı ve kalpten dileklerini söyledi |
Palamutbükü |
Sue ve Şeyda |
Datça Hatırası |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder