26 Eylül 2016 Pazartesi

"Her başarılı çocuğun arkasında fedakar bir anne vardır." MI?






İnternette bu görselle karşılaştım ve içimde derinden bir öfke dalgası yükseldi. Böyle şeyleri genelde paylaşmazdım. Çoğunlukla susan ve kendi içimde konuşan bir yapım vardı. Bugün havaalanında başıma ilginç bir olay geldi ve ben her zaman yaptığım gibi susup nazikçe gülümsemek yerine hissettiğim ve inandığım şeyleri sakince, tüm kalbimle söyledim. Bu deneyimin ardından bu gece bu görselle birlikte. "Her başarılı çocuğun arkasında fedakâr bir anne vardır. Her "başarılı" çocuğun arkasında "fedakâr" bir anne vardır. Başarılı-fedakâr. Çocuk-anne. Her çocuğun arkasında anne vardır. Her vardır. Anne fedakâr. Fedakâr anne. Başarılı çocuk. Başarılı anne. Fedakâr çocuk. Her fedakâr annenin arkasında başarılı bir çocuk vardır. Her bir anne fedakâr başarılı çocuk vardır arkasında. Yetmedi mi?" yazıp paylaştım.  Sanırım kaçak dövüşmüşüm ki yeterince anlaşılmamış. Ortak arkadaşlarımızın olduğu ancak birebir tanışmadığımız bir facebook arkadaşı bana "feda etmek" "fedakarlık" sizin için ne anlama geliyor? buna derin nefes alıp kalpten cevap verir misiniz? yazdı. Yazdığımı tekrar okuduğumda gerçekten de nefesimi tuttuğumu anladım. Mesaj alındı, ima etmek de yok.
Bu soru içimde farklı bir kapı açtı ve ben oradan içeri girdim. Bu kelimeler yan yana geldiğinde benim içimde neler açıyor bunu bulmaya çalıştım.
Feda etmek, bir şey için başka bir şeyi gözden çıkarmak anlamına geliyor benim için. Fedakarlık ise bir şeyin olması için bir seçim yapmak anlamında. Feda etmek ve fedakarlık kavramları ile ilgili bir derdimin olmadığını farkettim. Benim derdim çocuk anne fedakarlık ve başarı kavramlarının yan yana kullanılmasında.


Yazıyı okuyup görsele baktığımda önce şunu düşündüm "toplum tarafından başarısız diye etiketlenen bir çocuğun annesi olmak nasıl bir his?" kendimi o annenin yerine koydum, kendimi yetersiz  hissederdim, yeterince fedakarlık yapmadım mı diye düşünürdüm ve çok üzülürdüm. Sonra çocuğumu suçlardım, "ben senin için neleri feda ettim ama sen yine başarısızsın" diye ya da kendimi suçlar daha fazla fedakarlık yapmaya çalışarak kendimden olurdum. İlk hissettiğim şey buydu. Sonra anne olan arkadaşlarımı düşündüm. Gayretlerini. Çocukları başarılı olsun diye çalışıp çabalamalarını. Evleri dağınık olmasın, çocuğu iyi beslensin, iyi bir okula gitsin, okumayı öğrensin, iyi bir iş bulsun, iyi para kazansın kaygılarını. Kendilerini çocuklarına adamalarını. Annemi düşündüm, annemin yaşında başka anneleri. Çocuğuna "senin için neler yaptım sen nankör çıktın" diyenleri, demeyenleri. Çocuğu için işi bırakanları, çocuğu için sevmediği bir ortamda yaşayanları ve bunun için çocuğunu suçlayanları, suçlayamayanları. Sonra geçen gün otobüste karşılaştığım kadını düşündüm. Annem yaşlarındaydı. Önümüzde de küçük bir kız vardı annesiyle. Kız bana dedi ki "senin adın ne" sıla dedim. "onun adı ne" dedi kadını göstererek. "bilmiyorum" dedim. "annen değil mi o" dedi "değil" dedim "annen nerde" dedi. "kızımla evde" dedim. "sen kızını mı almaya gidiyorsun" dedi "hayır ben işe gidiyorum" dedim küçük kız çok şaşırdı. diğer durakta indiler. Yanımdaki kadın bana "kız senin çocuğunun yanında olmanı kabullenmedi." dedi. "şimdi sen çalışıyorsun, kızın büyüdüğünde senin için çalıştım demen bir işe yaramayacak. Onda derin yaralar açacaksın, seni affetmeyecek." dedi. Ben de nazikçe sustum gülümsedim "yapacak bir şey yok" gibi saçma bir şey söyledim. Öyle çok içimde kaldı ki. O kadınla uzun uzun konuşup ona anlatmak isterdim tüm bunları. Otobüste, beni tanımadan, kızımı bilmeden. Bilse ve tanısa bile ne hakla? İşte aklıma bunlar geldi bu yazıyı görünce. O kocaman toplumsal baskı. Bu fotoğrafta babanın olmayışı. Babalı olan fotoğraflarda da "güvenli liman" "evin direği" "gölgesi yeter" baskısı. Annelere ayrı, çocuklara ayrı, babalara ayrı baskı. Kadınlar, erkekler, çocuklar hakkında genel yargılar. Bugün havaalanında da yanımda oturan kişinin sorusu "kadın ve erkekler hakkında ne düşünüyorsunuz" idi. "insan olduklarını düşünüyorum" dedim. Belki o konuşmayı da yazarım. Ama bu gece bana bu yazıyı yazdıran Özgür beye teşekkür ediyorum, bu yazdıklarımı onunla da paylaştım ve o da bana kendisinin de bu baskıya maruz kaldığını söyledi. Anne ya da baba farketmiyor. Bir çocuğumuz olduğunda, bir çocuk gördüğümüzde, içimizdeki çocuğa bir proje gibi değil de bir insan gibi bakıp sadece mutlu ve neşeli olması için içimizden gelen fedakarlığı yapalım. Sorumluluklarımızın fedakarlıklara onların da kurban olmaya karışmadığı güzel günler dilerim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahlı Kadın, Deniz Kızı ve Sis

Masal anlatmak ve masal anlatıcılığı atölyesi düzenlemek için geçtiğimiz hafta Ankara’daydım. Ankara Devlet Tiyatrosu’nda Susan Hi...