23 Ağustos 2016 Salı

Minik Yazar Neredesin?



Datça'da "Çadır Sayfaları" Yazarken



Bu aralar yazmak üzerinde uzun uzun düşüncelere dalmış durumdayım. Bazen kelimeler ve harflerle aram çok iyiyken bazen de bana o kadar yabancı ve ürkütücü geliyorlar ki... Bir şey yazmak zorundaysam eğer bu beni çok zorluyor. Zorundaysam zorluyor olması doğal tabi ki... Sanatçının Yolu kitabında 12 haftayı tamamladım. Her gün sanatçı buluşmalarımı yapamadım, görevlerimin bazılarını da aksattım ama sadece 3 gün fire ile sabah sayfalarımı her sabah yazdım. Bu o kadar güzeldi ki. Yazdıklarımı birinin okumayacak olmasının verdiği rahatlıkla tüm duygularımı en içten şekilde kağıda döktüm. Blogumu da yazarken kendimi görece daha rahat hissediyorum. Acaba iş duyguları değil de düşünceleri yazmak olduğunda mı zorlanıyorum. Aslında bu da bir yanılsama çünkü bazen öyle bir zaman geliyor ki her şey kendiliğinden akıveriyor. İçteki o bağlantıyı yakalamak gerekiyor, anlatmakla aynı şey sanırım.  Yazmanın ve anlatmanın kendi içinde farklı dinamikleri var ve her ikisi de bağlantı kurmadan olmuyor. Bu aralar peşine düştüğüm konulardan biri de bu... Minik yazarım içimde nerelerde kaybolduysan seni bulacağım, orada olduğundan eminim ve seni seviyorum.

13 Ağustos 2016 Cumartesi

İçimdeki Minik Yazarı Onurlandırıyorum



Hemen şimdi bu satırları yazmak istedim, bu bana sık olan bir şey değildir. Balkonun önündeki koltuğuma oturmuş esen serin rüzgarın eşliğinde kitabımı okurken (yazar burada anlatımını süslemeyi amaçlamaktadır) kitapta yazan bir şey birden bire bende bir yazma isteği uyandırdı. Tabi ben onu - sonra yazarsın canım- şu kitabını güzel güzel oku diye susturdum ve okumaya devam ettim. Gerçekten de çok etkileyici idi, okuduğum şeyler, yaşadığım şeylerle bir çok bağlantı oluşturmaya başladı. Sonra küçük yazarım yine - ama hemen yazarız hadi yaz- dedi. ben de boşver canım okumamak için yapıyorsun dedim. Ama sonra zihnimden cümleler  hızlıca geçmeye başladı ve ben okumaya daha fazla devam edemedim ve işte ta tamm küçük yazarımı mutlu etmek için bilgisayarımı kucağıma aldım ve aynı koltukta bunları yazıyorum.
ne okudum? ne okudum da bu beni bağlantı kurmaya ve bunu ifade etmeye itti. Hemen yazıyorum

4 Ağustos 2016 Perşembe

Zaman



Kaç yaşındayım şu titrek sokak lambasının yanından geçerken? 5 mi 16 mı 30 mu? Peki annem kaç yaşında aynı kaldırımdan her gün geçerken. Hepisini sırayla mı yaşıyoruz yoksa aynı anda mı? Gülibrişim ağacının yanında durmuş çiçeklerinin pudra kokusunu içime çekerken ben kimim? O ağacı ilk gördüğünde hayretten ağzı açık kalan çocuk mu? yoksa o ağacı unutup tekrar hatırladığında adını öğrenmeye çalışan yeni anne mi? yoksa şimdi o ağaçla farklı bir bağ kuran ben mi? Ben o ağacı her gördüğümde tüm bu duyguları yaşıyorsam o zaman bunları nasıl sıraya koyarım? Bu yazıdan mantıklı bir sonuç çıkarayamayacağım. Tek bildiğim geçmişin bir hayalet gibi peşimde dolandığı ve köşe başında beni beklediği, kendisine kapılırsam melankoli de bize eşlik ediyor.

Siyahlı Kadın, Deniz Kızı ve Sis

Masal anlatmak ve masal anlatıcılığı atölyesi düzenlemek için geçtiğimiz hafta Ankara’daydım. Ankara Devlet Tiyatrosu’nda Susan Hi...